Sentinel’de Karanlığın Çöküşü

Çeviren: Sefa Eren Kurt

Düzenleme: Bedirhan Köse

Sentinel’deki isimsiz tavernada müzik çalmıyordu, aslında temkinli konuşmaların homurtusu, tezgahtar kadının ayak sesi ve her zamanki müşterilerin ağız şapırtıları ve kadeh sesleri dışında çok az gürültü vardı, herkes boş boş bakıyordu. Eğer tek bir kişi dahi göründüğünden daha az meşgul olsaydı, genç kadın kızıl muhafızın, birinci sınıf siyah kadife pelerini fazlasıyla dikkat çekebilirdi. Şüphe uyandırması da cabası. Sanki, bu tuhaf şahıs, tek yaşadığı yer, bir yer altı mahzeniymiş gibi gölgelerle bütünlük içinde hareket ediyordu.

“Sen Jomic misin?”

Olduğundan yaşlı görünen, iri yarı, orta yaşlı adam kadına doğru baktı, başını sallayarak onayladı ve içkisine döndü. Genç kadın adamın yanına bir sandalye çekti:

“Adım Haballa.” dedi ve küçük bir altın kesesi çıkarıp bira maşrapasının yanına koydu.

Jomic: “Mutlaka öyledir.” diye homurdandı ve yeniden gözlerinin içine baktı.

“Kimin ölmesini istiyorsun?”

Genç kadın başka bir yere bakmadan “Burada konuşmak güvenli mi?” diye sordu.

“Burada hiç kimse kendisinden başkasını önemsemez. Zırhını çıkarıp masanın üstünde çırılçıplak dans etsen, kimse dönüp tükürmez bile.” dedi gülümseyerek.

“Ee hadi, kimin ölmesini istiyorsun?”

“Aslında, hiç kimsenin.” dedi Haballa. “Gerçek su ki, sadece birini… Bir süreliğine uzaklaştırmak istiyorum. İncitilmeyecek, anladın mı? İste bu yüzden işinin ehli birisine ihtiyacım var. Senin de şanın almış yürümüş… “

İçkisine dönerek, ruhsuz bir şekilde sordu: “Kimden bahsediyorsun?”

“Arkadaşımın, arkadaşının, arkadaşının, arkadaşı.”

“Bu arkadaşlardan bir tanesi ne konuştuğunu bilmiyor.” diye homurdandı adam… “Daha fazla bir şey yapamam.”

Haballa yavaşça başka bir altın kesesi daha çıkarttı, hemen sonra bir tane daha çıkarıp adamın önüne koydu…

Kıza bir süre baktıktan sonra altınları döküp saymaya başladı. Bunu yaptığı sırada “Kimi uzaklaştırmak istiyorsun?” diye yineledi.

Haballa başını sallayarak gülümsedi: “Bir dakika, ayrıntıları konuşmadan önce, işinin ehli biri olduğundan ve bu kişiye çok fazla zarar vermeyeceğinden emin olmak istiyorum. Ve tabi ki tedbirli olman gerekiyor.”

Adam altınlarını saymayı bıraktı. “Tedbirli olmam mı gerekiyor?” “Pekala, sana eski bir isimden bahsedeyim. Neredeyse -Arkay adına, hala inanasım gelmiyor- yirmi yıl geçmiş, işle alakalı olan herkes, ben hariç, ölmüştü. Betony savaşından önceydi. Hatırlar mısın?”

“Henüz bir bebektim”

“Elbette öyleydin.” dedi gülümseyerek adam.

Herkes Kral Lhotun, Greklith adında ölmüş bir erkek kardeşi ve Aubki adında Daggerfall’ın Kralı ile evli bir kız kardeşi olduğunu bilir, değil mi? Fakat gerçek şu ki iki büyük erkek kardeşi vardı.”

“Gerçekten mi?” Haballa’nın gözleri ilgiyle parladı.

Jomic “Yalan yok.” deyip kendi kendine güldü.

“Arthago adında, çelimsiz güçsüz bir adam, Kralın ve Kraliçenin ilk çocuğuydu. Ailesi pek istekli olmasa da, ne olursa olsun, bu prens tahtın varisiydi fakat Kraliçe Hanım taht için daha uygun görünen iki prens daha yumurtladı. İste bu, ben ve oğullarımın ilk prensin Yeraltı Kralı tarafından öldürülmüş gibi gösterilmesi için kiralandığımız andı vesaire vesaire… “

Genç kadın: “Hiçbir fikrim yok!” diye fısıldadı.

“Elbette bir fikrin yok, zaten mesele bu.”, Jomic kafasını salladı.” Sağduyu, senin de dediğin gibi. Çocuğu çuvala koyduk, eski bir harabenin derinliklerine attık ve işte bu kadar. Telaşlanmaya gerek yok. Sadece bir çift adam, bir çuval ve bir sopa.”

“İşte aradığım şey” dedi Haballa. “Yöntem. Uzağa götürülmesi gereken arkadaşım da bu prens gibi çelimsiz. Peki sopa ne için? “

“Sadece bir araç. Geçmişte işe yarayan birçok şey artık etrafta bulunmuyor, sırf bugünlerde insanlar, adam akıllı çalışıp da işlerini kolaylaştıran şeyleri tercih ettikleri için.”

Açıklamama izin verin: ortalama bir adamın vücudunda yetmiş bir tane birincil acı merkezi vardır. Elfler ve Khajiitler bu noktaların hepsine karşı çok hassas olup, üstüne üstlük üç veya dört tane de kendilerine has bölgeye sahiptirler. Argonyalılar, yaklaşık elli iki ve altmış yedi arası noktayla sınırlıdırlar.” Jomic kalın ve kısa parmaklarını her bölgeyi göstermek için Haballa’nın vücudunda gezdirdi. “Altı tane alnında, iki tane kasında, iki tane burnunda, yedi tane boğazında, on tane göğüs kafesinde, dokuz tane karnında, üçer tane her iki kolunda, on iki tane kaşığında, dört tane üzerine en çok yüklendiğin bacağında, beş tane diğer bacağında.”

“Altmış üç tane.” diye cevap verdi Haballa.

Jomic homurdandı : “Hayır değil.”

“Evet öyle.” diye bağırdı genç bayan, matematik kabiliyetinin sorgulanmasına içerlenerek: “Altı artı iki artı iki artı yedi artı on artı dokuz, bir kol için artı üç, diğeri için artı üç artı on iki artı dört artı beş. Altmış üç.”

“Birazını atlamış olmalıyım.” diyerek omuz silkti. “Önemli olan şey, bir asayı ya da sopayı doğru kullanabilmektir, bu acı merkezlerini çok iyi bilmek, işi doğru yapmak gerekir, hafif bir dokunuş bir kişiyi bedeninde hiçbir iz bırakmadan bayıltabilir yahut öldürebilir.”

“Büyüleyici.” diyerek gülümsedi Haballa. “Şimdiye kadar hiç kimse çocuğu bulamadı mı?”

“Neden bulsunlar? Çocuğun anne ve babası, kral ve kraliçe, çoktan öldü. Diğer çocuklar, her zaman kardeşlerinin Yer altı Kralı tarafından öldürüldüğünü düşündüler. Herkes buna inanıyor. Ve bütün yoldaşlarım da ölü.”

“Hepsi doğal ölümler miydi?”

“Körfezde meydana gelen hiçbir şey doğal değildir, biliyorsun. Elemanlardan birini Selenu indirdi. Diğer dostlardan biri de Kraliçe ve Prens Greklith’i toprağa yollayan hastalıktan mevta oldu. Noter kardeşimiz de bir yankesicinin ellerinde ruhunu özgürlüğe kavuşturdu. Eğer hayatta kalmak istiyorsan, sessiz ve gözden uzak olmalısın, benim gibi.” Jomic altınları saymayı bitirdi. “Bu adamı gerçekten yolundan kaldırmak istiyorsun değil mi? Peki kim bu adam?”

“Göstersem daha iyi olur.” dedi Haballa, ayağa kalktı ve arkasına bakmadan, tavernayı terk etti. Jomic birasını bitirdi ve kızın arkasından çıktı. Gecenin soğukluğuna Iliac Körfezinin zapt edilemeyen rüzgarı eklenmişti. Rüzgar yaprakları, fıldır fıldır dönen çömlekler gibi savuruyordu. Haballa, tavernanın yanındaki patikadan hızlıca aşağıya indi ve Jomic’e el etti. Ona yaklaştığında, rüzgar kadının pelerinini açtı, altındaki zırhı ve Sentinel Kralı’nın nişanını ortaya çıkardı.

Şişman adam kaçmak için hemen geriye döndü ama kadın çok hızlıydı. Adam bir anda kendini boğazına bastırılan dizin altında buldu.

“Kral tahta geçtikten sonra yıllarını, seni ve yoldaşlarını arayarak geçirdi, Jomic. Bana verilen talimatlarda, seni bulduğumda ne yapmam gerektiği tam olarak belirtilmedi ama bana çok iyi bir fikir verdin.”

Kuşağından küçük, sağlam bir sopa çıkardı.

Tavernanın dışındaki bir sarhoş, patikanın karanlığından gelen iniltiyle birlikte hafif bir fısıltı duydu: “Hadi bu sefer daha doğru sayalım. Bir, iki, üç, dört, beş. Altı, yedi… “

Share :