Kurt Kraliçe – Yedinci Bölüm

Çeviren: Mehmet Kardaş

Düzenleme: Mehmet Güder

İkinci Çağın Bilgesi Inzolicus’un kaleminden:

3.Çağ 125.Yıl

İmparatoriçe Kintyra’nin, II. Septim’in Glenpoint Kalesi’ndeki kesin idam ediliş tarihi spekülasyona açıktır. Kimileri onun 121. Yıl savaşındaki esaretinden kısa bir süre sonra öldürülmüş olduğunu, kimileri ise Gilane Kralı amcası Cephorus, 125. Yılın yazında Ulu Kaya’yı eline geçirene kadar tutsak olarak tutulduğunu iddia etmektedir. Kintyra’nın ölümünün ortaya çıkması birçoklarını Kurt Kraliçe Potema ve III. Uriel Septim olarak dört yıl taç giymiş olan oğluna karşı bir araya gelmesine yol açmıştır.

Cephorus ordusunu Ulu Kaya’da yoğunlaştırmışken kardeşi Lilmoth Kralı Magnus’da Argonyalı birliklerini Rüzgartepe’den, Skyrim’e Potema’nın anayurdunda savaşa odaklamıştır. Sürüngen birlikleri yaz aylarında çok iyi bir şekilde çarpışmış olmalarına rağmen kış gelince havalar tekrar ısınana dek güneye çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu çıkmaz nedeniyle savaş da iki yıl daha uzamıştır.

Ayrıca 125. Yılda Magnus’un karısı Hellena İmparatorun çocukları olan Magnus, Cephorus, rahmetli İmparator Antiochus ve insanlara korku salan Issızkent’in Kurt Kraliçesi’nin ardından ilk çocukları Pelagius’u doğurmuştur.

————————

3.Çağ 127.Yıl

Potema çadırının önündeki çimlere serilmiş olan ipek minderlerin üzerinde oturmuş, çalılığın arkasındaki kara ağaçların üzerinden güneşin yükselişini izliyordu. Skyrim’in yaz aylarına özgü çok canlı bir sabahtı. Böceklerin sesleri etrafında yankılanırken, gökte kümeler halinde uçan binlerce kus değişik sekiler oluşturuyordu. Doğanın, Şahin Yıldız’a kadar gelen savaştan haberi yok diye düşündü.

“Ekselansları, Hammerfell’de ki ordumuzdan bir mesaj var,” dedi hizmetçilerden biri haberciyi getirerek. Adam zorla nefes alıyordu, ter ve pislik içindeydi. Çok uzun bir yoldan geldiği belliydi.

“Kraliçem,” dedi haberci yere bakarak. “İmparator oğlunuzdan size kötü haberler getirdim. Kardeşiniz Kral Cephorus ile Hammerfell’in Ichidag kasabasında karşılaştılar ve savaş orada yapıldı. Çok iyi savaştı, onunla gurur duyardınız ama sonunda İmparatorluk ordusu kazandı ve oğlunuz, Kral, yakalandı. Kral Cephorus onu Gilane’ye götürüyor.”

Potema kaşlarını çatarak haberleri dinledi. “Beceriksiz aptal,” dedi en sonunda.

Potema ayağa kalkıp askerlerin savaş için hazırlandığı kampa doğru yürüdü. Uzun zaman önce askerler hanımın karşılamadan hoşlanmadığını ve selam vermektense çalışmalarını tercih ettiğini anlamışlardı. Lord Vhokken onun önünde savaş büyücüleri kumandanı ile son dakika stratejilerini tartışıyordu.

“Kraliçem,” dedi onu takip eden haberci. “Ne yapacaksınız?”

“Magnus’a karşı olan bu savaşı, onun Kogmenthist Kalesi’ndeki üstün pozisyonuna rağmen kazanacağım,” dedi Potema. “Ve sonrada Cephorus’un İmparator’a ne yapacağını öğrendiğimde ona göre davranacağım. Eğer fidye istiyorsa vereceğim; esir değiş tokuşu isteyecekse yapacağım. Şimdi lütfen temizlenip dinlen ve savaşta ayakaltında dolaşmamaya çalış.”

“Uygun bir yol değil,” dedi Lord Vhokken, Potema kumandan çadırına girdiğinde. “Eğer kaleye batıdan saldırırsak doğrudan okçu ve büyücülerden gelen alevlerin üzerine doğru gitmiş oluruz. Eğer doğudan yaklaşırsak bataklıkları geçmeliyiz ki Argonyalılar bu tip şartlarda daha üstün olacaklardır. Çok daha üstün.”

“Peki ya kuzey ve güney? Sadece tepeler var değil mi?”

“Çok dik tepeler majesteleri,” dedi kumandan. “Oraya sonradan okçularımızı gönderebiliriz ama kuvvetlerimizin çoğunu oraya gönderirsek çok açık vermiş oluruz.”

“O zaman bataklıklar,” dedi Potema ve ekledi. “Tabi geri çekilip onları beklemezsek.”

“Eğer beklersek Cephorus Ulu Kaya’daki ordusunu da getirecektir ve o zaman ikisi arasında sıkışıp kalırız,” dedi Lord Vhokken. “Pek de istenilen bir durum değil.”

“Ben askerlerle konuşacağım,” dedi kumandan. “Bataklık saldırısı için hazırlanmalarını sağlamalıyım.”

“Hayır,” dedi Potema. “Onlarla ben konuşurum.”

Savaş zırhları içinde askerler kampın ortasına toplanmışlardı. Toptakkalpli, Kuzeyli, Breton ve Dunmer olan erkek ve kadınlar, gençler ve yaşlılar, rahipler, çocuklar, soylular, fahişeler, tüccarlar, akademisyenler ve maceracılardan oluşan bir topluluktu. Hepsi de Tamriel’in, İmparatorluk Ailesi’nin simgesi olan Kızıl Elmas bayrağının altında toplanmışlardı.

“Çocuklarım,” dedi Potema sabahın sisinde yankılanan sesiyle. “Birçok savaşta beraber dövüştük, dağ tepelerinde, sahillerde, orman içlerinde ,çöllerde. Her biriniz büyük kahramanlıklar gösterdiniz. Ayrıca arkadan saldırmalar, acımasızca katletmelerde oldu ama bu da aynı şekilde beni gururlandırıyor. Çünkü hepiniz birer savaşçısınız.”

Daha da etkili olabilmek için Potema askerden askere her birinin teker teker gözüne bakarak ilerledi: “Savaş sizin kanınızda, beyninizde, kaslarınızda, düşündüğünüz ve yaptığınız her şeyde. Bu savaş bittiğinde, gerçek imparator III. Uriel Septim’in tahtını almak isteyen düşmanlar yok edildiğinde savaşçılar olmaktan vazgeçebilirsiniz. Savaştan önceki hayatlarınıza, tarlalarınıza, şehirlerinize dönüp, aldığınız yaraların ve zaferlerin hikayelerini anlatabilirsiniz. Ama bugün yanılmayın, sizler savaşçılarsınız. Siz savaşın ta kendisisiniz.”

Sözlerinin işe yaradığını görebiliyordu. Etrafında gözünü kan bürümüş savaşçılar, yaklaşan katliama haşirdi. En yüksek sesiyle konuşmaya devam etti, “Ve sizler Oblivion’un en karanlık yerinden çıkagelmiş durdurulamaz bir güç gibi bataklılardan geçecek ve Kogmenthist Kalesi’ndeki o sürüngenlerin derilerini yüzeceksiniz. Siz savaşçısınız ve sadece dövüşmeniz yetmez. Kazanmak zorundasınız. Kazanmalısınız!”

Askerler ağaçlardaki kuşları korkutacak bir şekilde bağırarak karşılık verdiler.

Güneydeki tepelerden birinden bakıldığında, Potema ve Lord Vhokken savaşı olduğu gibi görebiliyorlardı. Aslında kale yıkıntıları olan bir pislik parçasının etrafında bir ileri bir geri giden iki farklı renkte böceğin hareketleri gibiydi. Bazen bir tarafın büyücülerinin birinden bir alev ya da zehir bulutu yükselirdi ama saatlerce süren savaş kaostan farksızdı.

“Bir atlı geliyor,” dedi Lord Vhokken sessizliği bozarak.

Genç Kızılmuhafız kadını, Gilane arması giymişti ama beyaz bir bayrak taşıyordu. Potema yaklaşmasına izin verdi. Sabah gelen haberci gibi bunun da baya yol aldığı belliydi.

“Majesteleri,” dedi nefes nefese. “Kardeşiniz, lordum Kral Cephorus tarafından size kötü haberleri vermek için gönderildim. Oğlunuz Uriel, Ichidag’daki son savaşta ele geçirilmiş ve Gilane gönderilmek üzere yola çıkarılmıştı.”

“Hepsini biliyorum,” dedi Potema küçümseyerek. ” Benim kendi muhbirlerim var. Efendine bu savaşı kazandıktan sonra istediği fidye ya da değiş tokuşu yerine getire –“

“Majesteleri, kızgın bir grup oğlunuzun olduğu karavana Gilane’e ulaşamadan yetişti,” dedi binici çabucak, “Oğlunuz hayatını kaybetti. At arabasında yanarak can verdi. O öldü.”

Potema, kadına arkasını dönüp savaşa baktı. Askerleri kazanacaktı. Magnus’un ordusu geri çekiliyordu.

“Bir haber daha var Majesteleri,” dedi binici. “Kral Cephorus İmparator ilan edildi.”

Potema kadına bakmadı. Ordusu zaferi kutluyordu.

Share :