ZITLIK

Çeviren: Radjek

Düzenleme: Cem Filiz

“Pekala”, dedi Kazagha. “Neden konuşmak istemiyorsun?”

Zaki, likör bardağını koydu ve gözünü birkaç saniye karısına dikti. Sonunda, istemeyerek: “Çünkü konuştuğum her şey, hayatim, alfabetik bir sıra içinde akıyor. Tıpkı sana söylediğim gibi. Bence bunu durdurmanın tek yolu hiç konuşmamak.”

“Sadece böyle olduğunu hayal ediyor olamaz mısın?” dedi Kazagha sabırla. “Bu senin ilk manasız paranoyak kuruntun değil. Kara Bataklık’ın soylu savaş büyücüsünün, ağaçların arkasında edepsizce saklanıp, seni kendi seks kölesi yapmak istediğini hayal ettiğini hatırla. Utanman gerekmez ama Sheogorath bazen bizi böyle delirtiyor. Eğer şifacıya gidersen–“

“Kahretsin Kazagha” diye homurdandı Zaki ve arkasındaki kapıyı çarparak paldır küldür dışarı çıktı. Neredeyse komşusu Siyasat’a çarpıyordu.

“Affedersin” dedi kadın Zaki’nin arkasından. Ellerini kulaklarının üstüne kapayarak caddeden aşağı öfkeyle yürüdü, terzi dükkanına doğru giden köşeyi döndü. İlk müşterisi gülümseyerek dışarıda bekliyordu. Zaki öfkesini kontrol altında tutmaya çalıştı ve anahtarlarını çıkardı, müşterinin gülümsemesine karşılık verdi.

“Güzel bir gün” dedi genç adam.

“Tanrılar!” diye haykırdı Zaki, adama sağlam bir yumruk vurdu ve kovaladı.

Ne kadar nefret etse de, Kazagha haklıydı, besbelli ki şifacının bitki karışımlarından birisi için tekrar gitmenin zamanı gelmişti.

“Bugün nasılsın Sa’Zaki Saf?”

“Tarsu’dan bir randevu almam gerek” dedi Zaki sakince.

“Bir dakika, randevu listesine bakayım” dedi Halqa, bir parşömene bakarak. “Bu acil bir şey mi?”

“Öyle gibi” dedi Zaki ve başına vurdu. Neden evet diyemiyordu veya kesinlikle veya tabii ki?

“Bir bakalım” dedi Halqa, kaşlarını çatarak. “Elimden gelenin en iyisi, gelecek Çarşamba. Uyar mı?

“Çarşamba mı!” diye feryat etti Zaki. “Çarşamba’ya kadar tamamen deliririm. Daha erken olmaz mı?”

Cevabın ne olacağını biliyordu. Başka bir seçeneği yoktu. Bir bakıma, bu cevabı vermeye zorlamıştı.

“Hayır” dedi Halqa. “Üzgünüm. Randevu almamı ister misin–?”

Zaki, dişlerini sıkarak uzaklaştı. Konuşmaktan kaçınmak için başı aşağıda, sokaklarda dolaştı, ta ki iskeleye geldiğini anlayana kadar. Tatlı bir meltem, iskele boyunca esiyordu ve kendini normal hissedene kadar birkaç derin nefes aldı. Öfkesi yatışınca tekrar düşünebilirdi. Ya bu alfabetik konuşmalar hiç de kuruntu değilse? Ya bu hissettiği paranoya değil de kuvvetli bir bilinçlilikse? Bunun eski bir ikilem olduğunu biliyordu: Ben deli miyim yoksa burada gerçekten garip bir şeyler mi oluyor?

Yolun karşısında ParaDocks adlı bir dükkan vardı, vitrininde şifalı bitkiler, kristaller ve kürelere hapsedilmiş gazlar sergileniyordu. Penceredeki tabelada “Gizemli Muayene, şafaktan öğleye kadar” yazıyordu. Denemeye değerdi fakat Zaki şüpheliydi.

Bir tütsü pembe ve altın renkli dumanıyla buram buram yanıyordu, içerideki kargaşayı gizliyor sonra da açığa çıkarıyordu. Jijjic ölüm maskeleri duvardan öfke içinde bakıyordu, duman algılayıcıları duvara zincirle asılmıştı ve yerde de labirent gibi kitaplıklar vardı. Arkadaki eskimiş masada, başlık giymiş küçük bir adam genç bir bayanın aldıklarını sıralıyordu.

“Tamam” dedi adam. “Hepsi elli yedi altın ediyor. Canlandırıcı pul düzenleyiciyi ücretsiz veriyorum. Unutmayın, mum Kötü Goroflox çağırıldıktan sonra yakılmalıdır ve kısmi gölgelemede en iyisi adamotu köküdür.

Müşteri Zaki’ye çabuk ve utangaç bir şekilde gülümsedi ve dükkanı terk etti.

“Lütfen yardım et” dedi Zaki. “Duyduğum veya yaptığım her konuşma, sanki alfabetik bir sıraya diziliyor. Delirecek miyim yoksa acayip güçler bana karşı mı çalışıyor bilmiyorum. Sana karşı dürüst olacağım, normalde ben senin çalıştığın tarzda işlerde şüpheciyimdir ama artık dayanamıyorum. Bu deliliği iyileştirmek için bir şeyler yapabilir misin?”

“Bu genel bir sorun aslında” dedi adam, Zaki’nin koluna dokunarak. “Alfabenin sonuna gelince konuşmalar alfabenin tersinden mi başlıyor? Yoksa tekrar başa mı dönüyor?”

“Ters alfabetik sıra” dedi Zaki ve hemen kendini düzeltti. “Kahretsin! Yani baştan başlıyor, en bastan. Ruhları çağırıp bana deli miyim, değil miyim söyler misin?”

“Sauriki” dedi adam rahatlatıcı bir gülümsemeyle. “Buna gerek yok. Sen gayet akıllısın.”

“Teşekkür ederim” dedi Zaki kaşlarını çatarak. “Bu arada, benim adım Zaki, Sauriki değil.”

“Alışılmamış derecede yakın değil mi?” dedi adam, Zaki’nin sırtına dokunarak. “Benim adım Octoplasm. Beni takip et lütfen. Galiba ihtiyacın olan şey bende var.”

Octoplasm, Zaki’yi masanın arkasından dar bir koridora götürdü. İki adam içinde ilginç yaratıkların olduğu sıvılarla dolu tozlu dolaplardan, cilalı tas devrine ait taş yığınlarından, çürümüş deri ciltli kitap istiflerinden geçip rutubetli dükkanın ortasına geldiler. Adam buradan küçük, bodur silindir şeklinde bir kutu ve bir kitap aldı ve Zaki’ye verdi.

“Vampirlik, Daedra Cinneti ve Zıddına Tedavi” dedi Zaki, karanlıktaki kitabı, gözlerini kısıp okuyarak. “Oblivion aşkına, bunun benimle ne ilgisi var? Ben vampir değilim, cildime bak. Hem bu Zıtlık Tedavi de neyin nesi? Ve bana ne kadara patlar?”

“Zıtlık, Eski Cyrodiil dilinde zidd kelimesinden gelir, yani tersine demek” dedi Octoplasm ciddi bir ses tonuyla. “Bu, ruhlar dünyasına erişmek için nesnenin yönünün tersine çevrilmesi sanatıdır ve lanetleri kırar, vampirliği tedavi eder ve kötülüğe karşı olan her türlü tedaviyi tetikler. Katilbaliklarin sıcak suda yaşadığını duyan adamın “Öyleyse onları soğuk suda kaynatalım” dediği hikayeyi biliyorsun değil mi?”

“Xenophus” dedi Zaki içgüdüsel olarak, kardeşi otuz bir yıl önce İmparatorluk Üniversitesinde, oldukça gizli, yüksek seviye Cyrodiil felsefesi dersleri alıyordu ve birden almamış olmasını istedi. “Peki bu silindir şey ne?”

Octoplasm, Zaki’nin daha iyi görebilmesi için bir mum yakıp üstüne doğru tuttu. Silindirde boylu boyunca dar yarıklar vardı ve Zaki bunlara daha dikkatli bakınca kare kare, başarıyla çizilmiş, siyah ve beyaz renkte kutuların üstünden atlayan çıplak bir adam resmi gördü.

“Bu şekilde çevireceksin” dedi Octoplasm, saat yönünde yavaşça çevireceksin ki atlayan adam tekrar tekrar atlasın. “Buna zoetrop denir. Çok hoş, değil mi? Şimdi, bunu al ve saat yönünün tersine çevirmeye başla, çevirirken de senin için kitapta işaretlediğim büyülü sözleri oku.”

Zaki zoetropu aldı ve mumun üstünde, saat yönünün tersinde çevirmeye başladı, böylece küçük çıplak adam kutuların üstünden tersten atlıyordu. Sabit bir tempoda çevirmek biraz çaba ve dikkat istiyordu ama adamın beceriksiz ve dengesiz geri atlayışları gittikçe akıcı olmaya başladı, ta ki Zaki artık dönen kareleri görmeyinceye kadar. Sanki küçük insanımsı bir fare sonu olmayan bir koşu bandında gibiydi. Bir eliyle zoetropu çevirmeye devam ederken, altı çizili yeri okumak için kitabı aldı. Büyülü sözler şu anlama geliyordu:

“Zoetrop tersine dön, tersine dön, tersine dön / Hayatımı içinde olduğu oyuktan çıkar / Tanrıça Boethiah, Kynareth ve Drisis’e yalvarıyorum / Benim doğaötesi bunalımımı tersine çevirsinler diye / Eski hayatım çok amaçsız ve düz olabilir / Fakat delirme ihtimalini sevmiyorum / Düzeni bu zıtlayıcı ile tersine çevir / Zoetrop tersine dön, tersine dön, tersine dön.”

Büyülü sözleri söylediğinde, zoetroptaki adamın gittikçe kendine benzediğini fark etti. Bıyığı kayboldu ve saç çizgisi geriye çekildi. Beli genişledi ve kaba eti yarı şişmiş balonlar gibi sarktı. Pulları kendi Argonian pullarına benzedi. Adam daha derin nefes alıp, terleyerek sıçramaya başladı. Zaki büyünün sonuna gelmişti, ikizi göğsünü kavramış, kutuların üzerinden durmadan aşağı yuvarlanıyordu.

Octoplasm, zoetropu ve kitabı Zaki’nin elinden aldı. Hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Hiç gök gürlememişti. Zaki’nin kafasından kanatlı yılanlar yükselmemişti. Alevli patlamalar yoktu. Fakat Zaki bir şeyin farklı olduğunu hissetti. Güzel bir fark. Normallik.

Zaki altın kesesini çıkardığında, Octoplasm başını salladı: “Doğal olarak, bu köklü tedavinin etkileri uzun sürebilir. Ücrete gerek yok.”

Günler sonra ilk kez içinin gerçekten rahatladığını hisseden Zaki, sahip olduğu dükkanına doğru gitti.

Share :