Akrash’ın Son Kılıfı

Çeviren: Ahmet Sait Akten

3.Çağ 407 yılının ılık yaz günlerinde güzel ve hoş bir kadın peçe içerisinde gözyaşı şehrindeki bir silah ustasını düzenli bir şekilde ziyaret ediyordu.Yöre halkı görünüşünden ve duruşundan onun genç ve güzel bir bayan olduğuna karar verdiler.Silah ustası birkaç saatliğine çırakları dışarı çıkarıp dükkanı kapatır ve kadınla birlikte dükkanın arka bölümüne geçerlerdi, sonra öğlene doğru kadın ertesi gün aynı saatte gelmek üzere dükkandan ayrılırdı.Dedikodular ilerledikçe her ne kadar ellerinde somut delil olmasa da silah ustası halkın diline düştü.Birkaç hafta sonra ziyaretler sona erdi ve gözyaşı şehrindeki hayat da normale döndü.

Ziyaretlerin sona erişinden bir ya da iki ay sonra mahalledeki meyhanelerden birinde yerel halktan içkiyi fazla kaçırmış bir terzi silah ustasına gidip sordu “Eee ne oldu senin şu kız arkadaşına? Kalbini mi kırdın yoksa?”

Dedikodulardan haberdar olan silah ustası sakin bir şekilde cevap verdi “O sadece normal düzgün bir hanımefendiydi. İkimizin arasında hiçbir şey olmadı.

Konuyu açmak için sabırsızlanan bir fahişe “Peki senin dükkanına gelip her gün ne yapıyordu o kadın?” diye sordu.

“Eğer bu kadar çok merak ediyorsanız ben ona silah yapmasını öğretiyordum” dedi silah ustası.

“Bizimle kafa buluyorsun” diyerek güldü terzi.

“Hayır, genç bayanın benim silah yapım zanaat’ıma özel bir ilgisi vardı. Silah ustası gururla dedi ki ” Ona kılıçlardaki farklı kesikleri, kırıkları, ince çatlakları ve kırık kulpları türlerine göre nasıl onaracağını öğrettim. İşe ilk başladığında kulpları güvenli bir şekilde kılıçtan ayırmasını bile bilmiyordu… Ama yine de bu işe başlamak istedi. Bu işte ellerinin kirlenmesinden hiç çekinmiyordu. Ona güzel bıçaklarda gördüğünüz küçük gümüş ve altın filigranlarının nasıl işlendiğini ve kılıçları bir tanrının örs’ünde dövülmüş gibi durması için ayna gibi parlatmasını öğrettim.

Meyhanedeki fahişe ve terzi katıla katıla güldü. Ne derlerse desinler silah ustası sanki bir adamın uzun bir zaman önce kaybettiği aşkından bahsetmesi gibi genç kadının eğitiminden bahsediyordu.

Meyhanedeki pek çok kişi silah ustasının dokunaklı hikayesini dinliyordu ama aslında daha önemli olan bir başka dedikodu vardı. Bir köle taciri daha şehrin merkezinde bağırsakları dışarı çıkmış vaziyette ölü bulunmuştu.Bu iki hafta içerisinde öldürülen altıncı köle taciriydi. Bazıları katile “Kurtarıcı” diyordu. Ama bu tür kölelik karşıtı bir mücadele toplum arasında ender görülen bir şeydi. Halk önceki kurbanlarının bir kısmının karnı deşildiğinden dolayı ona “Karın Deşen” lakabını takmıştı. Diğer kurbanları ise parçalanmış ve tanınmaz hale gelmişti.Ama “Karın Deşen” ismi katilin kalıcı takma adı haline geldi.

Bir yanda sokak serserileri sıradaki köle tacirinin öldürülüş şekline dair bahse girerken hayatta kalan köle tacirleri de zengin bir lord olan Serjo Dres Minegaur’un evinde toplanıyordu.Minegaur Dres ailesinin küçük bir üyesiydi ama köle ticaretinde çok önemli bir isimdi. En iyi yıllarının geride kaldığı belliydi ama hala çevresindekiler tarafından sözüne itibar edilen biriydi.

“Bu karın deşen denen kişi hakkında tüm bildiklerimizi bir araya getirmeli ve ona göre adım atmalıyız” dedi pahalı şöminesinin karşısında oturan Minegaur ve devam etti “Köleliğe ve köle tacirlerine karşı anlaşılması güç bir nefrete sahip olduğunu biliyoruz, çok iyi kılıç kullandığını biliyoruz, çok iyi korunan evlerde yaşayan ve aynı zamanda kendileri de çok iyi korunan üyelerimizi bulup infaz edebilecek kadar gizlilik ve zor işlerle başa çıkma yeteneğine sahip. Bana sanki yabancı bir maceracı gibi geliyor. Rüzgartepe’de yaşayan hiç kimse bize bu şekilde saldırmaz.”

Köle tacirleri başlarını sallayarak bu düşünceye katıldıklarını belirttiler. Görünüşe göre tek bir yabancı bütün sorunlarının temelini oluşturuyordu. Gerçek bundan ibaretti.

Minegaur elinde parlayan kılıcını sallayarak, “Ben bir on beş yaş daha geç olsaydım Kılıcım Akrash’i ateşin içinden söker alır ve bu terörün kaynağını bulmada size katılırdım. Onu maceracıların uğrak yerleri olan meyhanelerde ve buluşma yerlerinde arayıp bulur ve ona gerçek karın deşmenin nasıl olduğunu gösterirdim. “

Köle tacirleri nazikçe güldü.

Serjo’nun gözüne girmeye çalışan genç bir köle tüccarı olan Soron Jeles heyecanla, “Herhalde onu öldürmemiz için bize kılıcını ödünç vermezsin değil mi Serjo?” diye sordu.

“Akrash için çok iyi bir iş olurdu” diye iç çekti Minegaur. “Ama ben bu işleri bıraktığımda onu kullanmayacağıma dair yemin ettim”

Minegaur köle tacirlerinin içkilerini tazelemesi için kızı Peliah’ı çağırdı. Ama misafirler kızı geri gönderdiler. Hava kararmıştı ve gece vakti Karın Deşenin peşine düşmeleri gerekiyordu. Sorunlarını unutmak için içmeleri değil. Minegaur onların bu fedakarlığını içtenlikle kabul etti. İçki de zaten ucuz bir şey değildi.

Son köle taciri de evden ayrılınca yaşlı adam kızını başından öptü, Akrash’a son bir kez tutkuyla baktı ve kılıcı yerine bıraktı. Minegaur odayı terk ettiği gibi Peliah yerinden kalktı, kılıcı saklı olduğu yerden alıp uçarcasına malikanenin arka bölümünden dışarı fırladı. Kazagh’ın onu ahırlarda saatlerdir beklemekte olduğunu biliyordu.

Kazagh onu gölgesinden tanıdığı gibi ve koşup tüylü güçlü kollarıyla Adheil’e sarıldı ve uzunca bir süre öpüştüler. Sonunda Adheil kılıcı çıkarıp Kazagh’a verdi.

Kılıcın keskin kenarlarına baktı ve “En iyi Khajiit kılıç ustaları bile bir kılıcın kenarlarını bu kadar keskin bileyemez” dedi sevgilisine gururla bakarak “ve biliyorum maalesef üzerinde dün gece kötü biz çentik oluştu üzerinde”

“Dün gece herhalde demir bir zırhı kestin onunla” dedi Peliah.

“Köle tacirleri artık önlem alıyorlar” dedi Kazagh ve “Dünkü toplantılarında ne konuştular” diye sordu.

“Senin yabancı bir maceracı olduğunu düşünüyorlar. Bir Khajiit kölenin bütün bunları yapabilecek beceriye sahip olabileceği hiçbirinin aklının ucundan bile geçmedi” dedi gülerek Peliah.

“Peki baban biricik kıymetli kılıcı Akrash’in bu zulmün kalbine indirilen tüm darbelerde kullanıldığından hiç şüphelenmiyor mu?”

“Her sabah onu aynı parlaklıkta ve aynı yerde bulduktan sonra niye şüphelensin ki” Şimdi kimse benim ayrıldığımı fark etmeden önce benim geri dönmem gerekiyor. Dadım bazen sanki benim karar verme hakkım varmış gibi gelip bana evlilikle ilgili bağzı şeyleri soruyor.”

“Sana söz veriyorum ailenin köle ticareti hanedanlığını güçlendirmek için kimse seni zorla istemediğin biriyle evlenmeye zorlayamayacak. Akrash’in son kını senin babanın kalbi olacak.** ve baban öldüğü zaman sen bütün köleleri serbest bırakabilir ve daha aydın ve bilgili insanların yaşadığı bir başka şehre taşınabilir ve sevdiğin biriyle evlenip mutlu olabilirsin.”

“O kişi kim olurdu çok merak ediyorum” dedi Peliah gülerek ve koşarak ahırdan dışarı çıktı.

Ertesi gün Peliah gün doğumundan hemen önce uyandı ve yavaşça Akrash’i üzüm asmalarının içinde saklı bulduğu bahçeye çıktı. Kılıcın kenarları hala çok keskindi ama yüzeyinde belirgin dikey çizikler vardı. Bunun büyük bir sorun olabileceğini düşündü ve süngertaşıyla kılıcın üzerindeki çizikleri sabırla ovaladı ve ardından da tuz ve sirke karışımı bir sıvıyla kılıcı parlattı. Babası oturma odasına kahvaltı için geçtiğinde kılıç kınının içinde eski hali gibi duruyordu.

Peliah’ın müstakbel kocası Kemillith Torom’ın şehrin hemen dışında başı bir mızrağın ucuna geçirilmiş halde bulunduğu haberi ortaya çıktığında Peliah yas tutuyormuş gibi davranmak zorunda değildi. Çünkü babası da onunla evlenmek istemediğini biliyordu.

“Ne kadar üzücü” dedi. Delikanlı iyi bir köle taciriydi. Ama onun yerine bizimle ittifak yapmak isteyecek bir sürü genç köle taciri var. Genç Soron Jeles’e ne dersin?

İki gece sonra Karın Deşen Soron Jeles’in evine geldi. Boğuşma çok uzun sürmedi. Ama Soron’ın kolunun altında gizlediği zehirli bir iğnesi vardı. Soron ölümcül bir darbe aldıktan sonra yere düşerken son anda zehirli iğneyi Khajiit’in ayağına sapladı. Khajiit gücünü toplayarak Minegaur’ın malikanesine ulaşmayı başardı ama ölüyordu.

Gözleri bulanıklaşırken evin saçaklarından Peliah’ın odasına tırmandı ve cama vurdu. Peliah derin güzel uykusunda Khajiit sevgilisini ve mutlu geleceklerini düşlerken bu sesi duyamadı. Khajiit tüm gücüyle cama vurdu ama bu sadece Peliah’ı değil yan odadaki babasını da uyandırmıştı.

Peliah hemen pencereyi açtı ve birden “Kazagh!” diye feryat etti. Hemen yanında durmakta olan diğer kişi Minegaur’dan başkası değildi.

Bir köleyi elinde kendi kılıcıyla kendi malikanesinde Peliah’ın odasında görünce kölenin elindeki kılıçla kızının başını keseceğini düşündü ve tüm gücüyle ölmek üzere olan Khajiit’e koşup elindeki kılıça bir tekme attı ve Peliah onu durdurmadan önce yerdeki kılıcı alıp direk Kazagh’ın kalbine sapladı.

Artık içindeki tüm öfkesi ve heyecanı ortadan kalkmıştı. Yaşlı adam kılıcı elinden bıraktı ve korumaları çağırmak için kapıya yöneldi. Sonra bir an için duraksadı ve kızının yaralanmadığından emin olmak için Peliah’a döndü. Bir an için Minegaur bir şeyin kendisine saplandığını hissetti. Şaşkınlık içerisinde ilk başta ne olduğunu anlayamadı. Sonra kanın aktığını gördü ve acı duymaya başladı. Öz kızının Akrash’i karnına sapladığını anlayamadan oracıkta öldü. Kılıç sonunda kınını bulmuştu.

Bir hafta sonra resmi görevliler soruşturmalarını tamamladıktan sonra Khajiit köle malikanesinin bahçesine üzerinde işaretsiz ve yazısız bir mezar taşının olduğu bir kabre defnedildi. Serjo Dres Minegaur da aile kabristanının bir köşesine defnedildi. Meraklı kalabalık topluluk da gizli hayatında diğer köle taciri rakiplerini saf dışı bırakmak için karınlarını deşerek öldüren soylu bir köle tacirinin cenazesini izliyordu. Kalabalık oldukça sessizdi ama yine de herkes Minegaur’un karın deşen olduğunu bir anlık öfkeyle kendi öz kızına saldırdığını ve kızın hayatını bahtsız bir kölenin kurtardığını düşünüyordu.

Kalabalığın arasında peçeli bir kadını Gözyaşı şehrini terk etmeden önce son kez gören silah ustası da vardı.

Share :