Gerçek Barenziah – 2.Bölüm

Çeviren: Deniz Görmez

Barenziah ve Straw şehrin varoşlarda ucuz bir oda kiralayıp kışı Vadi’de geçirdiler. Barenziah kendi başına iş yaparken yakalanırsa sorun olacağını bildiği için Hırsızlar Loncası’na girmek istedi. Bir gün, bir meyhanede loncanın tanınan bir üyesinin dikkatini çekti, Therris adında gözü pek, genç bir Khajiit. Eğer loncaya girmesine yardım ederse onunla yatmayı teklif etti. Sırıtarak baktı ve kabul etti adam fakat yine de bir kabul töreninden geçmesi gerektiğini söyledi.

” Ne çeşit bir kabul töreni? “

“Ah” dedi Therris. -Önce ödemeyi yap tatlım.-

[Bu kısım Tapınak’ın emriyle sansürlenmiştir.]

Straw onu bu sefer öldürecekti, belki Therris’i de. Bunu yaparken aklı neredeydi? Odanın içine endişeli bir bakış attı fakat diğer müşteriler ilgilerini yitirip kendi işlerine dönmüşlerdi. Hiçbirini tanıyamadı; burası Straw’la birlikte kaldıkları meyhane değildi. Şansı varsa Straw olanları öğrenene kadar biraz zaman geçerdi ya da hiç öğrenemezdi.

Therris şu ana dek tanıdığı adamlar arasında açık ara en ilgi çekici olandı. Barenziah’a sadece Hırsızlar Loncası’nın bir üyesi olabilmesi için gereken yetenekleri söylemekle kalmadı aynı zamanda onlar hakkında bizzat eğitti onu ya da eğitebilecek birileriyle tanıştırdı.

Bunların arasında büyüler hakkında bilgisi olan bir kadın da vardı. Katisha, etine dolgun ve ağırbaşlı bir Kuzeyliydi. Bir demirciyle evliydi, iki çocuğu vardı. Kedilere düşkün olması haricinde (ve bu nedenle Khajiitlere) mükemmel bir şekilde sıradan ve saygıdeğerdi. Belirli türde büyülerde yeteneği ve az çok garip arkadaşları vardı. Barenziah’a bir görünmezlik büyüsü öğretti ve onu diğer gizlilik ve kılık değiştirme yöntemlerinde eğitti. Katisha büyülü ve gayri-büyülü yöntemleri rahatça birbirine karıştırarak kullanıyor, birini etkisini artırmak için diğerinden faydalanıyordu. Hırsızlar Loncası’nın bir üyesi değildi fakat Therris’e bir tür annelik içgüdüsü ile bağlıydı. Barenziah daha önce hiçbir kadına olmadığı şekilde ona ısınmıştı ve önlerindeki birkaç hafta boyunca sürekli kendinden bahsetmişti.

Bazen Straw’ı da oraya götürürdü. Straw onun Katisha ile olan arkadaşlığını onaylamıştı. Ama Therris ile olanı değil. Therris, Straw’ı “ilginç” buluyordu ve Barenziah’a “üçlü yapmayı” teklif etti.

“Asla olmaz,” dedi kararlı bir şekilde, çok şükür ki Therris konuyu yalnız oldukları bir sırada açmıştı bu sefer. “Straw bundan hoşlanmaz. Ben de hiç hoşlanmam!”

Therris kendine has, üç köşeli ve cezp edici kedi gülümsemesini yapıp, bacaklarını gererek ve kuyruğunu kıvırarak tembelce yayıldı sandalyesine. “Çok beğenebilirdiniz. İkiniz de. Çift olmak çok sıkıcı.”

Barenziah hiçbir şey söylemeden kötü bir bakış atarak verdi cevabını.

“Ya da o yanındaki köy budalasıyla sevmezdin belki tatlım. Yanımda başka bir arkadaşı getirsem senin için sorun olur muydu?”

“Evet, olurdu. Eğer benden sıkıldıysan sen ve arkadaşın kendinize başka birini bulabilirsiniz.” Artık Hırsızlar Loncası’na üyeydi. Kabul töreninden geçmişti. Therris’i kullanışlı buluyordu fakat vazgeçilmez de değildi. Belki de ondan da sıkılmıştı artık.

Katisha ile erkeklerle yaşadığı problemler hakkında konuştu. Ya da problem sandığı şeyler hakkında. Katisha kafasını salladı ve ona cinsellik değil aşk aradığını, doğru adamı bulduğu zaman bunu anlayacağını, ne Straw’ın ne de Therris’in onun için doğru adam olduğunu söyledi.

Barenziah soru soran bir ifadeyle kafasını bir yana eğdi. “Diyorlar ki Kara Elf kadınları fa–fa–bir şey. Fahişe?” dedi. Pek emin olamasa da.

“Pek seçici değiller diyelim biz. Gerçi bazılarının sonradan fahişe olup çıktıklarını düşünürsek.” dedi Katisha bir kez daha düşününce. “Elfler gençken erkeler konusunda pek seçici değillerdir. Fakat büyüdükçe bu alışkanlığını bırakacaksın. Belki başladın bile bırakmaya,” diye ekledi ümitle. Barenziah’ı sevmişti, oldukça bağlanmıştı ona. “Sadece düzgün Elf oğlanlarıyla tanışman gerek. Eğer böyle Khajiitlerle, insanlarla ve önüne kim gelirse arkadaşlık etmeye devam edersen çok geçmeden kendini hamile bulursun.”

Barenziah bu düşünce karşısında istemsiz olarak gülümsedi. “Bunu isterdim. Sanırım. Ama zahmetli olurdu, değil mi? Bebekler bir sürü problem yaratır, hem daha başımı sokacak bir evim bile yok.”

” Kaç yaşındasın Berry? On yedi mi? Eğer çok şansız değilsen doğurgan olana kadar bir ya da iki yıl daha var önünde. Öyle olmasa bile Elfler çocuk sahibi olmak için can atmazlar, yani eğer onlarla beraber olursan bir şey olmaz. “

Barenziah başka bir şey daha hatırladı. “Straw bir çiftlik alıp benimle evlenmek istiyor.”

“Sen istiyor musun?”

” Hayır. Şimdilik istemiyorum. Belki bir gün. Evet bir gün. Ama eğer kraliçe olamazsam olmaz. Ve herhangi bir kraliçe değil. Mournhold Kraliçesi.” Bunu kararlı bir şekilde söyledi, adeta herhangi bir şüpheyi boğmak istercesine inatçı bir ifadeyle.

Katisha bu son söylediklerini duymazlıktan geldi. Kızın normal olmayan hayal gücü hoşuna gitmişti, çalışan bir aklın işareti olarak varsaydı bunu. “Bence o gün gelmeden Straw çok yaşlı bir adam olur, Berry. Elfler çok uzun süre yaşarlar.” Katisha’nın yüzü bir anlığına, insanların tanrılar tarafından Elflere bahşedilen bin yıllık ömrü düşündüğü sıradaki imrenen, arzulu yüz ifadesini aldı. Doğru belki şiddet ve hastalıklar yüzünden çok azı gerçekten o kadar yaşadı. Fakat bin yıl yaşayabilirler. Ve bir ya da ikisi o kadar yaşadı.

“Yaşlı erkelerden de hoşlanırım,” dedi Berry.

Katisha kahkahalarla güldü.

Therris masanın üzerindeki kağıtları düzenlerken Barenziah huzursuzlukla onu izliyordu. Titiz ve düzenli davranıyordu, dikkatli bir şekilde her şeyi bulduğu gibi bırakıyordu.

Straw’ı dışarıda gözcü olarak bırakıp soylu bir adamın evine girmişlerdi. Therris çok basit fakat gizlilik gerektiren bir iş olduğunu söylemişti. Therris başka bir Lonca üyesini bile getirmek istememişti. Berry ve Straw’dan başka hiç kimseye güvenemeyeceğini söylemişti.

“Ne aradığını söyle, ben bulurum,” diye fısıldadı Berry aceleyle. Therris’in gece görüşü onunki kadar iyi değildi ve o Berry’nin en ufak bir büyü yapmasını, ışık saçmasını istemiyordu.

Berry hiç bu kadar lüks bir yere girmemişti. Çocukluğunu geçirdiği, Leydi Inga ve Kont Sven’in Darkmooor kalesi bile burayla kıyaslanamazdı. Aşağıdaki süslü bir şekilde döşenmiş, çokça yankı yapan odalardan geçerlerken merakla etrafına bakınmıştı. Fakat Therris üst katta, çalışma odasındaki, üzerinde kitapların dizili olduğu masadan başka bir şeyle ilgileniyor gibi görünmüyordu.

“Şşşşşst” diye tısladı sinirle.

“Birisi geliyor!” dedi Berry, kapı açılmadan ve iki karanlık figür odaya adımını atmadan sadece bir saniye önce. Therris onu sertçe, gelenlerin üzerine doğru itekleyip camın olduğu yere atladı. Barenziah kaskatı kesildi, ne hareket edebildi ne de konuşabildi. Çaresizce figürlerden birinin, daha küçük olanın, Therris’in arkasında atlayışını izledi. İki çabuk, sessiz, mavi ışığın bıçak gibi saplandığını gördü, sonra Therris olduğu yere hareketsizce yığıldı.

Çalışma odasının dışında bütün ev, alarm çağrıları, telasli ayak sesleri ve aceleyle giyilen zırhların çıkardığı sesle ayaklanmıştı.

Daha iri olan adam, görünüşüne bakılırsa bir Kara Elf, yarı kaldırıp yarı sürükler bir şekilde Therris’i kapıya getirip onu bekleyen başka bir Elf’in kollarına attı. Kafasının ufak bir hareketiyle, mavi cübbeli bir kişi daha peşlerinden gitti. Sonra, bir kez daha hareket edebilen ve bunu denediği için de kafası deli gibi zonklayan Barenziah’ı incelemek için ona doğru yürüdü.

“Gömleğini aç, Barenziah,” dedi Elf. Barenziah sessizce ona bakıp kollarını sıkı sıkı doladı göğsüne. “Sen bir kızsın, değil mi Berry?” dedi yumuşak bir sesle. “Erkek gibi giyinmeyi aylar önce bırakmalıydın, biliyor musun? Sadece dikkati üzerine çekiyordun. Ve kendine Berry demen! Arkadaşın Straw başka bir şeyi aklında tutamayacak kadar salak mı?”

“Yaygın bir Elf adı,” diyerek kendini savundu Barenziah.

Adam kafasını salladı. “Ama Kara Elfler arasında değil, canim. Kara Elfler hakkında pek bir şey bilmiyorsun, değil mi? Buna pişmanım, lakin başka yolu yoktu. Ama sorun değil. Bunu düzeltmeye çalışacağım.”

“Sen kimsin?” diye sordu Barenziah.

“O kadar da ünlü değilmişim galiba,” diyerek omuz silkti adam, yüzünde eğri bir gülümsemeyle. “Ben Symmachus, Leydi Barenziah. Majesteleri Müthiş ve Korkunç I. Tiber Septim’in İmparatorluk Ordusu’nun Generali Symmachus. Söylemeliyim ki Tamriel boyunca sizi takip etmek oldukça hoştu. Ya da bu kısmı en azından. Tahminlerime göre ki tahminlerim doğru çıktı, sonunda Rüzgartepe’ye yönelecektiniz. Bir parça şansınız da vardı. Akçay’da Straw’a ait olduğunu sandığımız bir ceset bulduk. Biz de durup sizi aradık. Tamamen benim dikkatsizliğim. Yine de bu kadar uzun süre beraber olacağınızı düşünmemiştim.”

“O nerede? İyi mi?” diye sordu korku içinde.

“Oh, o iyi. Şimdilik. Gözaltında tabii ki.” Arkasını döndü. “Siz.. onu umursuyorsunuz o zaman?” dedi ve aniden keskin bir merakla ona baktı. İçinde Barenziah’ın kendi görüntüsünün yansıması olan ve ona garip gelen kırmızı gözleriyle.

“O benim arkadaşım,” dedi Barenziah. Kelimeler kulağına çok duygusuz ve umutsuz geldi.

“Görünüşe göre uygunsuz birkaç arkadaşınız var — eğer böyle ifade ettiğim için beni bağışlarsanız Leydim.”

“Beni böyle çağırmayı kes.” Generalin alaycılığı sinirini bozmuştu. Fakat general sadece gülümsedi.

Onlar konuşurken evin içindeki telaş ve koşuşturmaca kaybolmuştu. Yine de içeridekilerin, tahminen evin sakinlerinin çok uzaktan gelmeyen fısıldayışlarını duyabiliyordu. Uzun boylu Elf masanın bir köşesine yaslandı. Çok rahatlamış görünüyordu ve biraz kalmaya hazırlanıyor gibiydi.

Sonra aklına geldi. Birkaç uygunsuz arkadaş mı demişti? Bu adam onun hakkındaki her şeyi biliyordu! Ya da en azından yeterince şey biliyor gibiydi. Bu da onu şu düşünceye getiriyordu: “Onlara ne olacak? Bana ne olacak?”

“Ah. Bildiğiniz gibi bu ev bu bölgedeki İmparatorluk kuvvetlerinin komutanına ait. Bu demek ki bana ait.” Barenziah’ın nefesi kesildi ve Symmachus ani bir bakış attı ona. “Ne, bilmiyor muydunuz? Neden bu kadar sabırsızsınız Leydim, on yedi yaş için bile fazla bu. Her zaman ne yaptığınızı ya da kendinizi neyin içine soktuğunuzu bilmelisiniz.”

“Fa- fakat L- lonca b-bunu…” Barenziah titriyordu. Hırsızlar Loncası İmparatorluğu karşısına alacak bir şey yapmazdı. Kimse Tiber Septim’e karşı çıkmaya cesaret edemezdi, en azından tanıdığı hiç kimse. Lonca’dan biri çuvallamıştı. Hem de fena halde. Ve şimdi bedelini o ödeyecekti.

“Bence. Therris’in bu iş için Lonca’dan izin alması mümkün değil. Şaşılacak şey doğrusu–“

Symmachus çekmeceleri açarak dikkatlice masayı inceledi. İçlerinden birini seçip çıkardı, masanın üzerine koydu ve çekmecenin sahte tabanını kaldırdı. İçinde katlanmış bir parsömen vardı. Bir tür haritaya benziyordu. Barenziah biraz yaklaştı. Symmachus haritayı ondan sakladı, gülerek “Gerçekten de sabırsızsınız!” dedi. Şöyle bir göz atıp, katladı ve yerine koydu tekrar.

“Daha az önce bana bilginin peşinden gitmeyi öğütledin.”

“Doğru, doğru.” dedi kafasını sallayarak, birden morali yükselmiş gibi göründü. “Gitmemiz gerek leydim.”

Barenziah’a kapıya kadar eşlik etti, merdivenlerden aşağı inip dışarı çıktılar. Etrafta hiç kimse yoktu. Barenziah’ın gözleri gölgeleri tarıyordu. Ondan daha hızlı koşup koşamayacağını merak etti ya da onu bir şekilde atlatıp atlatamayacağını.

“Kaçmayı düşünmüyorsun, değil mi? Önce senin hakkındaki planlarımı duymak istemez misin?” Barenziah’a sesi biraz incinmiş gibi geldi.

“Mademki konuyu açtın, şimdi duymayı isterim.”

“Belki önce arkadaşlarınızın durumunu duymak istersiniz.”

“Hayır.”

Bu cevaptan hoşnut olmuşa benziyordu. Açıkçası istediği cevap buydu diye düşündü Barenziah; fakat bu aynı zamanda gerçeğin ta kendisiydi. Arkadaşları, özellikle de Straw için endişelense de kendi akıbeti için çok daha fazla endişeleniyordu.

“Hakkın olan Mournhold Kraliçesi unvanını ve tahtını alacaksın.”

Symmachus, kendisinin ve Tiber Septim’in Barenziah hakkındaki planının en baştan beri bu olduğunu anlattı. Mournhold, ayrıldığından beri on iki ya da daha fazla yıldır askeri yönetim altında olan şehir, kademeli olarak tekrar sivil bir yönetime devredilecekti. İmparatorluğun gözetimi altında tabii ki ve İmparatorluğun Rüzgartepe Vilayeti’nin bir parçası olarak.

“Fakat neden Darkmoor’a gönderildim?” diye sordu Barenziah, şu ana kadar duyduklarına inanmakta zorlanarak.

“Emniyetiniz için elbette. Neden kaçtınız?”

Barenziah omuz silkti. “Kalmak için hiçbir neden göremedim. Bana haber vermeliydiniz.”

“Şimdiye kadar haberi almıştınız. Aslında, İmparator’un ev halkı ile vakit geçirebilmeniz için sizi İmparatorluk Şehri’ne getirsinler diye birilerini yollamıştım. Fakat tabii ki, o zamana kadar siz–, şöyle diyelim mi?, kurtulmuştunuz. Kaderinizin size açıkça gösterdiği gibi. Bunu şimdiye dek görmüş olmalıydınız. Tiber Septim kendisine faydası olmayanları tutmaz — ve ona faydalı olmaktan başka ne olabilirdiniz ki?”

“Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ne de senin hakkında, açık konuşmak gerekirse.”

“O zaman şunu bilin: Tiber Septim dostları gibi hasımlarına da hak ettiklerini verir.”

Barenziah bunu düşündü bir süre.”Straw hiç kimseye zarar vermedi ve benden daha iyisine layık. Hırsızlar Loncası’na üye değil. Beni korumak için yanımda geldi. Ayak işlerinden kazandığı parayla bize baktı ve o.. o..”

Symmachus sabırsızca ellerini sallayarak onu susturdu. “Evet, evet. Straw hakkındaki her şeyi biliyorum,” dedi. “Ve Therris hakkındaki. ” Dikkatlice Barenziah’a baktı. “Ve? Ne istiyorsunuz?”

Derin bir nefes aldı. “Straw küçük bir çiftlik istiyor. Zengin olduğuma göre, ona bir çiftlik verilmesini istiyorum.”

“Çok iyi.” Buna şaşırmış ve memnun göründü. “Oldu. Alacak. Peki ya Therris?”

” O bana ihanet etti,” dedi Barenziah soğuk bir ifadeyle. Therris ona işin risklerini anlatmalıydı. Ayrıca kendisini kurtarmak için onu düşmanın kucağına itmişti. Ödüllendirilecek bir adam değil. Hayır, aslında, hiç de güvenilecek biri değil “.

“Yani?”

“Ona bunun için acı çektirmeli, değil mi?”

“Mantıklı geliyor. Bu acı ne şekilde verilsin kendisine?” dedi.

Barenziah ellerini yumruk yaptı. Khajiit’i kendi elleriyle cezalandırmayı isterdi. Fakat içinde bulunduğu durumu düşününce, bu pek kraliçeye yaraşır bir hareket gibi görünmedi. “Kırbaçlama. Ee… 20 kırbaç çok fazla mı olur sence? Kalıcı bir sakatlık oluşsun istemiyorum, anlarsın ya. Sadece ona bir ders ver. “

“Hay hay. Tabii ki.” Symmachus buna hafifçe gülümsedi. Sonra yüz ifadesi birden değişip ciddi bir hal aldı. “Yerine getirilecek, Mournhold Kraliçesi Barenziah.” Sonra onun önünde eğildi, ağır ağır, kibarca, muhteşem bir reverans.

Barenziah’in kalbi hopladı.

İki gününü Symmachus’un odasında geçirdi, bütün bu süre boyunca da oldukça meşguldü. Drelliane adında, tam olarak bir hizmetçi gibi görünmese de, ihtiyaçlarını gören bir Kara Elf bir kadın vardı, o ve Symmachus’la beraber sofraya oturuyordu. Symmachus’un eşi ya da sevgilisi gibi de görünmüyordu. Barenziah ona bu konuyu sorunca Drelliane bunu biraz komik bulmuştu. Sadece General’in hizmetinde olduğunu ve o ne isterse onu yaptığını söyledi.

Drelliane’in yardımı sayesinde kendisi için birkaç güzel elbise ile ayakkabılar sipariş edildi ve bir binici kıyafetiyle çizmelere ek olarak diğer bazı küçük eşyalar. Barenziah’a kendine ait bir oda da verildi.

Symmachus çoğunlukla dışarıdaydı. Onu en çok yemekler esnasında görüyordu, fakat o kendisi ya da ne yaptığı hakkında çok az konuşuyordu. İçten ve kibar biriydi, birçok konuda sohbet etmeye istekliydi ve Barenziah’ın söylediği her şeye ilgili görünüyordu. Drelliane da büyük ölçüde aynıydı. Barenziah onların hoş insanlar olduğunu düşünüyordu fakat aynı zamanda Katisha’nın da söylediği gibi “tanıması zor”. Hayal kırıklığından kaynaklanan garip bir sızı duyuyordu. Bunlar yakın bir ilişki içinde olduğu ilk Kara Elflerdi. Onların arasında kendini rahat hissetmeyi beklemişti, en sonunda bir yere ait olduğunu hissetmeyi, birileriyle birlikte bir şeylerin parçası olduğunu. Fakat bunun yerine Kuzeyli arkadaşları Katisha ve Strawıu özlerken buldu kendini.

Symmachus ertesi gün İmparatorluk Şehri’ne gitmek üzere yola çıkacaklarını söylediğinde, onlara hoşça kal deyip diyemeyeceğini sordu.

“Katisha mı?” diye sordu. “Olur. Hem.. ona borçlu sayılırım. Bazen bir erkek gibi giyinen, Elf arkadaşlara ihtiyacı olan, Berry adında yalnız bir Kara Elf kızının etrafta dolaştığını söyleyerek beni sana götüren oydu. Hırsızlar Loncası ile hiçbir ilişkisi yok, görünüşe göre. Ve Hırsızlar Loncası ile ilişkisi olan hiç kimse senin gerçek kimliğini bilmiyor gibi, Therris hariç. Bu çok iyi. Lonca ile geçmişte olan bağlantınızın duyulmasını istemem açıkçası. Lütfen bu konudan kimseye bahsetmeyin, Ekselansları. Bu tür bir geçmiş… bir Kraliçe için pek uygun değil.”

” Straw ve Therris’ten başka kimse bilmiyor. Ve onlar da hiç kimseye söylemezler.”

“Hayır,” dedi hafif ve tuhaf bir gülümsemeyle. “Hayır, söylemezler.”

Demek Katisha’nın da bildiğini bilmiyordu. Fakat yine de konuşmasında bir gariplik vardı..

Yola çıkacakları sabah Straw kaldığı eve geldi. Salonda yalnız bırakıldılar; fakat Barenziah diğer Elflerin işitme mesafesinde olduklarını biliyordu. Straw bitkin ve solgun görünüyordu. Birkaç dakika boyunca sessizce birbirlerine sarıldılar. Straw’ın omuzları sarsılıyor ve gözyaşları yanaklarından aşağı süzülüyordu ama hiçbir şey söylemedi.

Barenziah gülümsemeye çalıştı. “Sonunda ikimizde istediğimizi aldık, değil mi? Ben Mournhold Kraliçesi olacağım sen de kendi çiftliğinin efendisi.” Elini tuttu, içten ve sıcak bir şekilde gülümsedi. “Sana yazacağım Straw. Söz veriyorum. Sen de bir kâtip bulmalısın kendine, böylece sen de bana yazabilirsin.”

Straw üzgünce kafasını salladı. Barenziah ısrar edince, ağzını açıp içini işaret etti, anlamsız sesler çıkararak. O zaman ne olduğunu anladı Barenziah. Dili yoktu, kesilmişti.

Barenziah bir sandalyeye çöktü ve sesli bir şekilde ağladı.

“Neden?” diye Symmachus’a sordu Straw gittikten sonra. “Neden?”

Symmachus omuz silkti. “Çok fazla şey biliyor. Tehlikeli olabilirdi. En azından hayatta, zaten domuz yetiştirmek için ya da her neyse işte… diline ihtiyacı olmayacak.”

“Senden nefret ediyorum!” diye bağırdı Barenziah ve sonra aniden ikiye bükülüp kusmaya başladı. Aralıklarla gelen bulantı nöbetleri arasında ona bağırıp, hakaret etmeye devam etti. Drelliane yerleri temizlerken tepkisizce dinledi bir süre. Sonunda ona durmasını yoksa İmparator’un yanına gidene kadar ağzını tıkayacağını söyledi.

Yol üstünde şehrin dışında, Katisha’nın evinde durdular. Symmachus ve Drelliane atlarından inmediler. Her şey normal görünüyordu fakat Barenziah kapıyı çalarken korktuğunu hissediyordu. Katisha içeriden cevap verdi. Barenziah içinden tanrılara şükretti, en azından iyiydi. Fakat ağladığı açıkça belli oluyordu. Ne olursa olsun ona sarıldı.

“Neden ağlıyorsun?” diye sordu Barenziah.

“Therris için tabii ki. Duymadın mı? Ah güzelim. Zavallı Therris. O öldü.” Barenziah kalbinin sıkıştığını hissetti. “Komutanın evinde hırsızlık yaparken yakalandı. Zavallı, fakat bu onun hatası değildi. Oh, Berry, bu tuzağa bizzat kumandan tarafından düşürüldü!” Hıçkırarak ağlamaya başladı. “Yanına gittim. Beni çağırmış. Korkunçtu. Ölmeden önce çok acı çekti. Bunu asla unutmayacağım. Seni ve Straw’ı aradım fakat kimse nereye gittiğinizi bilmiyordu.” Barenziah’ın arkasına göz gezdirdi. “Şuradaki Komutan Symmachus değil mi?”

Sonra Katisha ilginç bir şey yaptı. Ağlamayı bıraktı ve gülümsedi. “Bilirsin, onu gördüğüm an, düşündüm ki. Bu tam Barenziah’a göre!”

Katisha önlüğünü kavrayıp gözlerini sildi. “Ona senden bahsettim, bilirsin.”

“Evet,” dedi Barenziah, “Biliyorum.” Katisha’nın elini tuttu, ona en içten bir şekilde bakarak. “Katisha, seni seviyorum. Seni özleyeceğim. Fakat lütfen hiç kimseye benim hakkımda hiçbir şey söyleme. Asla. Yapmayacağına söz ver. Özellikle de Symmachus’a. Ve benim için Straw’a iyi bak. Söz ver bana.”

Katisha kafası karışmış fakat istekli bir şekilde söz verdi. “Berry, Therris’in yakalanmasında herhangi bir şekilde benim payım yok, değil mi? Therris hakkında hiçbir şey söylemedim şeye… ona.” General’e baktı hafifçe.

Barenziah öyle olmadığına, bir muhbirin İmparatorluk Muhafızları’na bilgi sızdırdığına inandırdı Katisha’yı. Büyük ihtimalle bir yalandı bu fakat Katisha’nın rahatlamaya ihtiyacı olduğunu açıkça görebiliyordu.

“Ah, bunu duyduğuma memnun oldum. Aksini düşünmekten nefret ederdim — Lakin nereden bilebilirdim ki?” Barenziah’ın kulağına eğildi, “Symmachus çok yakışıklı, sence de öyle değil mi? Ve çok çekici.”

“Bilmem,” dedi Barenziah kuru bir ifadeyle. “Bunu hiç düşünmedim. Düşünecek başka şeyler vardı.” Aceleyle Mournhold Kraliçesi olmasından ve bir süreliğine İmparatorluk Şehri’nde yaşaması gerektiğinden bahsetti. “Beni arıyormuş başından beri. İmparator’un emriyle. Bir görevin parçasından başka bir şey değilmişim, bir tür.. bir tür hedef. Beni bir kadın olarak gördüğünü sanmıyorum. Gerçi bir erkek gibi giyinsem de öyle görünmediğimi söylemişti ama.” Katisha’nın yüzündeki şüphe ifadesini daha da güçlendirdi bu sözleri. Katisha, Barenziah’ın karşılaştığı her erkeği cinsel çekicilik ve hazır bulunmaya göre değerlendirdiğini biliyordu. “Sanırım gerçekten bir kraliçe olduğumu öğrenmenin yarattığı şok yüzünden,” diye ekledi ve Katisha da bunu onayladı. Gülümsedi, Barenziah da onunla birlikte. Sonra bir kez daha kucaklaştılar, gözyaşları içinde, son defa. Katisha’yı ve Straw’ı bir daha hiç görmedi.

Konvoy Vadi’yi büyük güney kapısından terk etti. Kapıdan geçtikten sonra, Symmachus omzuna dokunarak arkasını, kapıları işaret etti. “Therris’e de hoşça kal demek istediğinizi sanıyordum leydim,” dedi.

Barenziah kapının üzerinde bir kazığa geçirilmiş kafaya kısa fakat sakin bir bakış attı. Kuslar didiklemişlerdi fakat yüz hâlâ tanınabilir haldeydi. “Beni duyacağını sanmıyorum, fakat yine de iyi olduğumu bilmek onu memnun edecektir,” dedi umursamaz görünmeye çalışarak. “Yolumuza devam edelim General, olmaz mı?”

Symmachus açıkça bu tepkisizlikten hayal kırklığına uğramıştı. “Hay hay. Öldüğünü arkadaşınız Katisha’dan duydunuz sanırım?”

“Düşüncenizde haklısınız. İnfaza katilmış,” dedi Barenziah sıradan bir ifadeyle. Eğer henüz bilmiyor ise, yakında öğrenecekti, bundan emindi.

“Therris’in Lonca’dan olduğunu biliyor muydu?”

Omuz silkti. “Herkes biliyordu. Üyeliklerini gizli tutmak zorunda olanlar benim gibi düşük rütbeli üyeler. Yüksek rütbede olanlar iyi bilinirler.” Alaycı bir gülümsemeyle ona doğru döndü. “Ama siz bunu zaten biliyorsunuz, değil mi General?” dedi nazikçe.

Bundan etkilenmemiş gibi göründü. “Yani ona kim olduğunuzu ve nereden geldiğinizi söylediniz, lakin Lonca’dan bahsetmediniz.”

“Saklamam gereken sır Lonca üyeliğim değildi. Diğeriydi. Aralarında fark var. Hem, Katisha çok dürüst bir kadındır. Ona söylemiş olsaydım, gözünde itibarim azalırdı. Hep daha düzgün bir iş bulmasi için Therris’in peşindeydi. Onun fikirlerine değer veririm.” Söz arasında buz gibi bir bakış attı ona. “Sizi ilgilendireceğini sanmam ama, başka ne düşündüğünü biliyor musunuz? Aynı zamanda yalnızca bir adamla hayatımı birleştirsem daha mutlu olacağımı düşünüyordu. Doğru özelliklere sahip kendi ırkımdan biriyle. Aslına bakarsanız, sizinle.” Hızını artırmak için hazırlanır bir edayla dizginleri kavradı– ama önce son bir iğneleyici söz söyleme gereği duydu. “Dileklerin bazen istediğiniz şekilde olmasa da gerçekleşmesi ne kadar da garip değil mi? Ya da, asla gerçekleşmelerini istemeyeceğiniz bir şekilde mi demeliyim?”

Aldığı cevap onu öylesine şaşırttı ki hızlanma düşüncesi aklından çıktı. “Evet. Çok garip,” diye cevapladı Symmachus, ses tonu cevabıyla örtüşüyordu. Sonra müsaade isteyip yavaşlayarak, geri düştü.

Barenziah başını yukarıda tuttu ve etkilenmemiş gibi görünmeye çalışarak atını hızlandırdı. Peki, aldığı cevapta canını sıkan şey neydi şimdi? Söylediği şey değil. Hayır, bu değildi. Daha çok söyleme şekliydi. Söyleyiş tarzındaki bir şey ona, kendisinin Symmachus’un gerçekleşen dileği olduğunu düşündürdü. Olası görünmese de, her ihtimali düşündü. Aylar süren arayışlar sonunda onu bulmuştu, görünüşe göre İmparator’un baskısıyla, evet buna şüphe yoktu. Böylelikle dileği gerçekleşmiş oldu. Evet, böyle olmalı.

Ama görünen o ki bu tam da istediği gibi gerçekleşmemişti.

Share :